Bir arkadaşımın sibirya kurdu var.Seksen kiloluk bir kas
yığını.Normal koşullarda sahibini çıtır çıtır kahvaltıda yer,sonra da ”Kocası
nerde bunun?” diye etrafına bakınır.
Ama o eğitilmiş,köleliği
içselleştirmiş,olmuş bir Köpek.
Ne zaman bana yavşasa onursuzluğu ve
gurursuzluğu midemi bulandırır ,içimden bir odunu kapıp kovalamak gelir.
Acıkınca,
-Ay! Bnaa bi kemik veesenze ayol,şindi dşüüp bylıcam valla!
Der gibi bakar,köpeklerin Cemil İpekçi’si yani…
İşçileri dinliyorum gene:
Adam arkadaşlarının cesetlerini taşımış 3 saat,boğulma
tehlikesi yaşamış,bedavadan yaşıyor…
Söylediği söz:
-Vardiyayı erken bıraktım,patrona 3 saat borcum var,çalışıp
ödemeliyim.
Bir başkası :
-Patronun ekmeğini yedim,nankörlük etmek istemem ama oksijen
maskeleri 5 yıldur kontrol kontrol edilmiyordu…diyor.
Bir başkası:
-Çizmelerim çamurlu,çıkartayım da sedye kirlenmesin…diyor.
Bu cümleleri nasıl yorumlamalıyız?
Medya şaklabanları bunu şöyle yorumluyor;
-Ben o çamurlu çizmelerin altını öperim (Yaşar Okuyan)
-Anadolunun dürüst,namuslu ,katıksız evlatları (Nihat Genç)
Elli yıl önce ,bu ülkede işçiler “proleter”iken yüzlerce
şiir ,şarkı ve roman yazıldı “Zincirlerini kır işçi kardeşim “diye.
Adamlar
yıllarca mapusanede çürüdü.Boşuna…değil…
Mücadeleleri sonuç vermiş:Artık zincir yok ,bankalara
taksitlerini ödedikleri “ayfon”ları ,bilmem kaç ekran tv.leri var.
Onlar artık zincirli proleter değil,Stokholm Sendomu yaşayan
,köleliği içselleştirmiş özgür bireyler.
Şimdi anladınız mı Halife neden gitmez?